Saints'n'Sinners (Deniz Tuncer ile) Röportaj

Gitarist Deniz Tuncer tarafından 2002 senesinde kurulan Saints'n'Sinners, bas gitarda Berkan Çakmak , gitar ve klavyelerde Kııvanç Kaytanlı , vokallerde Mehmet Kaya ve davullarda gruba yeni katılmış olan Ozan Oğuz ile kadrosunu daha da güçlendirip , ülkemiz heavy metal piyasasına emin ve güçlü bir şekilde yoluna hızlı bir şekilde , kendinden emin adımlar ile devam ediyor. Grup hakkında Deniz Tuncer ile güzel hoş keyifli bir sohbet havasında röportaj hazırladık.

Saints'n'Sinners (Deniz Tuncer ile) Röportaj

17 Ekim tarihinde Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşen Accept konserinde aynı sahneyi paylaştınız. Accept ile aynı sahnede yer almak nasıl bir deneyimdi? O gün sizin açınızdan hangi anlar özel bir anlam taşıyordu?

Bu konser öncesi iki senelik bir sessizliğimiz vardı. O yüzden her şeye yeniden başlıyor gibiydik. Hepimizin üzerinde ilk günküne benzer bir heyecan vardı ancak ilk 1-2 şarkıdan sonra bu heyecanı yendiğimizi düşünüyorum. Hem kendi ekibimiz hem de organizasyon firması Epifoni’nin ekibi sayesinde tüm program bizim için saat gibi işledi. Ve tabii ki hepimizin müzikal birikimine bir şekilde katkıda bulunmuş Accept ile aynı sahnede olmak ve konser sonrası onlarla tanışmak da çok keyifliydi.

Grubunuzun müzik hayatına cover çalışmalarıyla başladığı biliniyor. Peki, kendi bestelerinizi üretmeye geçiş süreci nasıl gelişti? Bu dönüşümde yaşadığınız belirleyici kırılma noktaları nelerdir?

Aslında hiçbir zaman cover çalmak gibi bir niyetimiz yoktu. İlk ciddi konserimiz 2004’ü 2005’e bağlayan yılbaşı gecesinde Destruction ile beraberdi. O gece bile 8 şarkılık setlistte One for the Road ve Saints ‘N’ Sinners şarkıları vardı. Daha sonraki konserlerde beste sayımız arttıkça cover sayımız düştü. Coverları da hiçbir zaman bilindik şarkı çalalım da insanlar eğlensin diye seçmedik. Samson, Grim Reaper gibi NWOBHM gruplarını coverlıyorduk.


Cover yaptığınız dönem ile günümüzün Saints'n'Sinners’ı arasında müzikal olarak nasıl bir evrim gerçekleştiğini düşünüyorsunuz? Bu süreçte grup olarak sound’unuzdaki değişimi nasıl tanımlarsınız?

Müzikal olarak ilk albümün kayıt sürecinde geliştik diyebilirim. Hem müziğimizde nelerin olması gerektiğine karar verdik, hem de kayıt teknolojilerinin ilerlemesi ile neleri müziğimize ev şartlarında entegre edebileceğimizi gördük. Ben heavy metal dinlemeye başlamadan önce soundtrack kasetleri alıyordum hep. İlk ve ortaokul yıllarından bahsediyorum. Ama o zaman için bu tarz bir müziği ev şartlarında yapabilmek imkansızdı. Gelişen teknoloji ile iki müzikal tutkumu birleştirdim diyebilirim.


Yurt içinde ve yurt dışında yer aldığınız organizasyonları karşılaştırdığınızda, sahne arkası deneyimleri veya seyirci kitlesi açısından ne gibi farklılıklar gözlemliyorsunuz?

Seyirci kitlesini genellemek zor olabiliyor. Bazen Bulgaristan’ın kalabalık bir meydanındaki halk konserinde inanılmaz bir katılım görebiliyorken bazen de başka bir ülkedeki metal festivalinde aynı coşkuyu göremediğimiz oluyor. Sahne arkası açısından konuşacak olursak, eskiden Türkiye’de özellikle yerli gruplara sahne arkasında gerekli özen gösterilmiyordu bence ancak son konserlerde bunun da artık geçmişte kaldığını gördük.


Beste süreçleriniz nasıl ilerliyor? Bir parçanın fikir aşamasından yayınlanma aşamasına kadar geçen yolculuğu anlatabilir misiniz? Bu süreçte belirli rutinleriniz veya uyguladığınız metotlar var mı?

Söz ve besteleri %95 ben yazıyorum. Genelde elime gitar alıp beste yapmıyorum. Çünkü gitar, sınırlayıcı geliyor bana bu konuda. Elin sürekli rahat veya alışkın olduğu gamlara,akorlara gidiyor. Bunun yerine genelde yaptığım koşu veya yürüyüşlerde kendi kendime birşeyler mırıldanırken beğendiğim fikirleri telefona kaydediyorum. Eskiden, henüz akıllı telefonlar yokken, eğer dışarıda aklıma bir şey geldiyse bunu cep telefonunun telesekreterine kaydederdim. Daha sonra eve gelip bunun kaba taslak davullarını yazıp üzerine bass, gitar ve klavye ekliyorum. Vokal melodilerini çoğunlukla gitarla çalıyorum.Daha sonra sözler yazılıp asıl kayıt aşamasına geldiğimizde bunları tek tek kaydediyoruz.Bazen kayıtlar sırasında da bir fikir ortaya çıkabiliyor ve son dakika değişikliğine uğruyor şarkı.


Grubunuzun ilk dönemlerindeki dinleyici kitlesi ile günümüz kitlesi arasında gözlemlediğiniz farklar nelerdir? Bu değişimi müziğinizin etkisi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlk dönemden beri bizi takip eden sadık bir dinleyici kitlemiz var. Öte yandan her büyük duyuru veya etkinlik sonrası genelde yeni dinleyiciler kazanıyoruz. Mesela Kiss konseri açıklandığında, Rise of the Alchemist çıktığında, Rise of the Alchemist’in plağı çıktığında birçok yeni dinleyici bizi takip etmeye başladı. En son Accept ile beraber çaldığımız Küçükçiftlik konserinde, sahnemzin başlangıcı ile bitişi arasındaki 1 saatlik sürede Instagram hesabımıza 100 takipçi gelmişti. Yeni veya eski dinleyiciler arasında belki zevklere hitap eden farklar vardır. Bazı eski dinleyicilerimiz bizim o çiğ soundlu halimizi özlüyor sanırım. Ama yapacak bir şey yok, sürekli ileriye gitmek zorundayız.

2004 yılında Destruction, 2006’da MSG ve Whitesnake ile aynı sahneyi paylaştınız. O dönemki konserlerdeki performansınız ve seyirci kitlesinin tepkisi ile günümüz konserlerinde gözlemlediğiniz farklar nelerdir?

O zamanlar henüz albümümüz yoktu ve dolayısıyla insanların şarkıları ezberleyip eşlik etmesi daha zordu. Şimdilerde ise bu herkes için daha kolay.

Mehmet Kaya’nın gruba katılmasının müziğinize ve grup dinamiklerinize nasıl katkıları oldu? Mehmet ile birlikte çıktığınız ilk önemli sahne olarak Scorpions konserini kabul edebilir miyiz?

Tabii ki. Mehmet ile ilk konserimiz Scorpions öncesi Küçükçiftlik’teydi yine. Az önce bahsettiğim fenomen orada da gerçekleşmiş, sosyal medyalarımıza birçok yeni dinleyici gelmişti. Mehmet’in katılımının birçok tartışmasız avantajı var ancak en büyük avantajı kafamızdaki müziği yapabileceğimiz bir vokaliste sahip olmak çok büyük bir lüks.

Grup içindeki ilişkiler yalnızca stüdyo ortamı ile mi sınırlı? Yoksa grup üyeleri olarak birlikte sosyal etkinliklere katılıyor musunuz? Grup dışındaki bu etkileşimlerin müziğinize katkıları nelerdir?

Bazen gruptan 2 veya 3 kişi pubda veya başka bir grubun konserinde buluştuğumuz oluyor. Özel olarak beşimizin buluşup da prova veya konser harici yaptığı bir etkinlik olmamıştı. Ta ki geçen haftaya kadar. Accept konserinden 1 hafta sonra benim evde toplanıp beraber yemek yiyip sohbet ettik. Herkes gecenin sonunda bunu daha önce niye yapmadık diyordu.

Rise of the Alchemist albümünüzün özellikle modern ve Avrupai bir sound’a sahip olduğu ifade ediliyor. Albüm hakkında yurtdışından aldığınız geri bildirimler ve eleştiriler nelerdir? Bu yorumların grubun gelecekteki müzikal yönelimlerine etkisi olacağını düşünüyor musunuz?

Dışarıdan gelen yorumlara göre müziğimizi şekillendiremeyiz ama bundan sonra yaptığımızişler de tabii ki Alchemist’in gerisinde kalmayacak. Yurtdışında birçok yılın albümü/şarkısı listesinde ilk 10’a girdik. Alman Metal Hammer, bize özel bir sayfa hazırladı ve albüm eleştirisi yanında bir röportaja yer verdi. Bunlar tabii ki bizim için sevindirici şeyler.

Accept konserinde kaybetmiş olduğunuz eski davulcunuz Doğan’ı anmayı unutmadınız. Doğan ile yaşadığınız ve unutulmaz olduğunu düşündüğünüz bir anınızı paylaşabilir misiniz? Onun müziğinizdeki izleri günümüzde nasıl kendini gösteriyor?

Doğan, İngilizce deyimle tam bir wild card’dı. Ne zaman ne tepki vereceği, ne yapacağı belli olmazdı. Bu çalımına da yansıyordu. Bu spontanlık bir şekilde müziğin kimliğine de dahil oldu. Onla ilgili en unutamadığım anım her zaman her yerde anlattığım Helloween ve Gamma Ray elemanları ile yediğimiz yemek sonrası hesabı kendisinin ödemesi ve Markus Großkopf’un “biraz da biz ödeseydik, böyle olmadı” demesi üzerine Doğan’ın “Eskiden indirdiğim mp3’lere sayarsınız” diye cevap vermesiydi.

Grup üyelerinin müzik dışında farklı mesleki uğraşları veya profesyonel kariyerleri var mı? Müzik dışındaki iş yaşamlarının müzik üretim süreçlerinize katkıları veya etkileri hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Hiçbirimizin asıl mesleği müzik değil. Günümüz şartlarında ben bunu bir avantaj olarak görüyorum. Müzikten para kazanmak zorunda olduğunuzda bu yaptığınız tercihleri de etkiliyor. Bizim ise başımızda ne yapmamız gerektiğini, ne zaman yapmamız gerektiğini veya nasıl yapmamız gerektiğini söyleyen insanlar yok. Çıkmak istemediğimiz konser veya festivallere hayır diyebiliyoruz. İstediğimiz müziği yapabilmek halen bizim için büyük bir kazanım.

Müzik sizin için bir ifade aracı olarak ne anlama geliyor? Şarkılarınızda aktarmak istediğiniz belirli temalar veya mesajlar var mı, yoksa dinleyicinin kendi yorumlarını yapmasına mı olanak tanıyorsunuz?

Ben sözleri yazarken tabii ki arkalarına belli anlamlar yüklüyorum ancak dinleyicinin kendi yorumunu katması da önemli. Bu sayede herkes kendi hayat tecrübelerine göre yorumlayabiliyor şarkıları. Bu yüzden direkt sözlerdense Dio tarzı alegorik sözler yazmayı kendime daha yakın buluyorum.

Günümüzde müzik endüstrisindeki dijitalleşme, üretim ve dağıtım süreçlerini büyük ölçüde dönüştürdü. Bu değişimlerin müziğinize ve dinleyici kitlenizle olan etkileşiminize nasıl etkileri olduğunu düşünüyorsunuz?

Öncelikle daha fazla insana ulaşabilmek ve dinlemek isteyen herkesin şarklarınızı kolaylıkla dinleyebilmesi, ne olursa olsun, büyük bir avantaj. Ancak bu sefer de aç gözlü streaming platformları veya algoritmalarla uğraşmak zorunda kalıyorsunuz. Burada biraz dinleyiciye de görev düşüyor. Yeni müziklerin keşfi için önceden parayla oluşturulmuş algoritmalar yerine kendilerinin araştırıp bulması gereken birçok grup var. Bize bugün dahi hala “ben sizi bu zamana kadar nasıl keşfetmedim” diyen yeni dinleyiciler geliyor. Ben de bilmiyorum nasıl keşfedemediklerini.

Saints ‘N’ Sinners olarak müziğinizle genç nesillere ilham verdiğinizi düşünüyor musunuz? Yeni nesil müzisyenlere yol gösterici olarak paylaşmak istediğiniz öneriler veya önemli gördüğünüz değerler nelerdir?


İlham verip vermediğimizi ancak genç nesiller cevaplayabilir. Yeni nesil müzisyenlere de öğüt verecek konumda mıyım bilmiyorum ama ancak kendi bakış açımı söyleyebilirim. Müziğinizi müzisyen olarak değil dinleyici olarak dinleyin. Herhangi bir şarkı yazdıktan sonra “birisi bana bu şarkıyı dinletseydi, ne düşünürdüm” diye özeleştiride bulunabilirler. Beğenmediğiniz şarkılarınızı veya fikirlerinizi çöpe atmaktan korkmayın. Dijitalleşme sonrası inanılmaz büyük bir müzik arzı var ve insanların bu arza ayırabilecek zamanı yok. Eğer birisi sizi kötü bir şarkıyla tanırsa büyük ihtimalle ikinci bir şans vermeyecek.

Müzikal üretiminizde ekipman seçimi ne kadar önemli bir yere sahip? Kullandığınız enstrümanlar ve ekipmanlar arasında özellikle tercih ettiğiniz, sound’unuzu şekillendiren veya sahne performansınızı etkileyen parçalar hangileridir?

Ekipman adı üstünde sadece bir araç. Özellikle tercih ettiğimiz bir şey olmuyor. İlla bu olsun diye bir inadımız yok. Ben 23 sene önce Fender Stratocaster çalmaya başladım. İlk ciddi elektro gitarım oydu. En çok ona alıştığım için daha rahat gitarlar bile bana onun kadar rahat gelmiyor. Bu tamamen tercih meselesi. Başkası için Les Paul tarzı gitar daha rahat olabilir. Marka fetişisti olmamak gerekiyor. Şu an 10-15 sene öncesinin aksine nispeten çok daha ucuza büyük gruplar ile aynı gitar, bass, davul soundunu yakalamak mümkün.

Son yıllarda müzik ekipmanlarında yaşanan teknolojik gelişmelerin müziğinize nasıl bir katkı sunduğunu düşünüyorsunuz? Özellikle kayıt veya performans sırasında kullandığınız yeni teknolojiler var mı?

Tüm albüm kaydını baştan sona kendimizin yapabilmesi kadar büyük bir avantaj yok. Eskiden çamaşır makinesi boyutundaki sample kütüphaneleri artık minik bir flaş belleğe sığabiliyor. Bu da tabii ki müziğimizi etkiliyor. Bir de Alchemist albümünden sonra in-ear monitörler ile çalmaya başladık. Her şey birbirine entegre olduğu için pedallarımızdaki presetler dahi midi ile otomatik olarak değişiyor. Benim için en büyük avantaj bu sanırım. Çünkü pedallara basmaktan her zaman nefret ettim. Uzun zamandır, albüm kaydı dışında, gerçek amfi kullanmıyoruz. Albüm kaydında kullanılması da analog amfi takıntısından değil, Max’in (Morton) tercihi olduğu için. Ben son tercihi her zaman ona bırakıyorum ve “albüme en uygun soundu plugin’den alıyorsan plugin kullan” diyorum. Biz ona DI (direkt gitar sinyali) yolluyoruz. Herkesin kendi modelleyicileri var. Ben Fractal Audio FM3 kullanıyorum. Herhangi bir şekilde pedala basmadığım için 3 footswitch bile fazla geliyor. Bugün İstanbul’da çaldığım soundun yarın Ankara veya Bükreş’te de aynı olacağını bilmek inanılmaz rahatlatıcı.